Canımızın, sağlığımızın, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun kıymetini bilmek zorundayız. Bu emanetlere sahip çıkmak zorundayız. Sürdürülebilir bir yaşam için havayı, suyu, toprağı muhafaza etmek zorundayız.
Doğanın kaynakları sınırsız değil, insanoğlu bunu bilmek zorunda. Doğadan aldığını doğaya geri vermek zorunda. Gelecek nesilleri düşünmek zorunda. Bir teknoloji geliştirirken, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek zorunda. Bir teknolojiyi kullanırken, ekolojik dengeyi korumak zorunda. Basit bir temizlik ürünü alırken çevreye verebileceği zararı hesap etmek zorunda.
Seçimlerini belirlerken seçimlerinin yalnızca insan nesline vereceği zararları değil, yeryüzündeki en lüzümsüz saydığı bitkiden, yine en lüzümsuz saydığı bir haşereye vereceği zarara kadar hepsini muhakeme etmek zorunda. Hülasa tüm yaratılmışları göz önünde bulundurarak kar-zarar hesabı yapmak zorunda!
Bilmek zorundayız *Su altında muazzam bir canlı varlık hazinesi var. Ve onlar gezegenimizin devamlılığında en az yerin üstündekiler kadar değerli. Bilmek zorundayız
*1 litre atık yağ, 1 milyon litre içme suyunu kirletir. Bilmek zorundayız *Toprağa karışan plastik malzemenin on yıl ve yüz yıl orada kalması demek; suyun geçirgenliğinin azalması, ondan çözünen maddelerin, suları zehirlemesi, topraktaki canlı organizmaların yaşamını etkilemesi demek. Bilmek zorundayız tüm bunları. Dolayısıyla; evimizin giderlerinden suya karışan her bir kimyasaldan, çöpe attığımız her bir plastikten,yağ atıklarından SO-RUM-LU-YUZ!
Musluklarımızdan şarıl şarıl akıtarak israf ettiğimiz sulara, boş yere harcanan elektirik enerjisine, ziyan ettiğimiz kağıtlara artık vicdanımız sızlamak zorunda.
Hani evlatlarımıza miras olarak mal varlığı bırakmak için kendimizi gece gündüz paralıyoruz ya, geçiniz bunları efendim geçiniz. Böyle kayıtsızca doğayı tüketip, geleceği çiğnerken; onların gelecekte içmeye temiz suları, solumaya temiz havaları olacak mı asıl bunu düşünelim.
Hijyen manyaklığı ile büyüttüğümüz çocuklarımız için, envai çeşit kimyasallarla kirlettiğimiz sular; gelecekte onlara yokluk olacak, yoksunluk olacak artık farkedelim.
Evrende her şeyin denge üzerine kurulu olduğunu hatırlayalım ve doğanın dengesini korumaya söz verelim artık. Bize bedava sunulan havanın suyun; gerek kendi evlerimizde, gerekse endüstri tarafından daha fazla kirletilmesine müsaade etmeyelim. Tükettiğimizi üretelim. Doğadan aldığımızı ona geri verelim. Sürdürülebilir bir yaşam için bilinçli seçimlerde bulunalım. Emanete sahip çıkalım.
*Doğaya saygıyla kalın, iyi yaşayın.
25 Nisan 2017 Salı
ZORUNDAYIZ!
Etiketler:
bilinçli yaşam,
çevre kirliliği,
doğanın dengesi,
doğaya saygı,
ekoloji,
emanete sahip çıkmak,
farkındalık,
iyi yaşam,
sürdürülebilir yaşam,
şuur,
yenilenebilir enerji kaynakları,
zorundayız
13 Nisan 2017 Perşembe
SAĞLIKLI YAŞAM PRENSİPLERİ
Sağlikli yaşam adına rutinimde uygulamaya çalıştığım, birçok kaynaktan araştırarak lüzumu konusunda ikna olduğum prensiplerden herkesin istifadesi için bir not derledim ilgililerin dikkatine!
-Her sabah ağız (diş+dil) , burun temizliğini yap. mümkünse oil pulling yap.
-Güne 2 bardak su içerek basla. 1 bardaği limonlu, elma sirkeli, tarçınlı olsun.
-kahvaltı tabağında yeşil rengini, probiyotik olması için peynirini ama tabiki şirden mayalı olanını mutlaka gör.
-günde en az 30 dakika egzersiz yap. Vücudunu esnet. Doğru nefes al.
-Günde En az 2 litre su ic. suyunu otururken, yudumlayarak ve bir de cam bardak/şişeden iç.
-Plastikleri olabildiğince hayatından çıkar.
- Her gün 1 fincan sade kahve, yeşil çay(mümkünse matcha çayı), maden suyu ve kefir içmek rutinin olsun. Kefirini kendin mayala ve kefirinde tabiki zerdeçal karabiber zeytinyağı eksik olmasın.
-Alkali besinler tüketmeye özen göster, asidik şeylerden uzak dur.
-Meyve yemeden günü asla kapama. Ama meyveleri mutlaka tek başına ye. Asla midende besin varken üstüne meyve yeme çünkü hepsi birden midende fermente olup çürür.
- her gününe mutlaka omega3 içeren besin ekle. ceviz, semizotu, chia tohumu hatta daha iyisi omega 3 takviyesi al.
-Bir çok hastalığın ana nedenin D vitamini olduğunu unutma ve mevsimine göre doğru saatlerde güneşe çık. Hatta gözlük bile takma ki gözlerin de güneşten beslensin iyileşsin.
-Haftanın en az 1 günü balık tüket tabiki bu ciftlik balığı, dip balığı olmasın!
-40 günde hormonla şişirilen civcivleri tavuk diye yeme, yedirtme. Tabi ki o sahte yumurtaları da yumurta diye yeme!
- Yağdan korkma ama yediğin yağ zeytinyağı ve tereyağ olsun. Fakat tereyağını da ghee yağına dönüştürürek kansorejininden arındırır.
-Yağlı kuruyemişleri çiğ tüket kavrulmuşlarindan uzak dur. Hatta kabuklu al ve yemeden hemen önce kır kı yağları havayla temas edere okside olmasın. çiğ bademi, cevizi suda bekletip tüket.
-Sebzeleri daha çok çiğ tüketmeye çalış. İlla pişecekse çok kısık ateşte ve az pişir.
-Mevsimi dışındaki hiçbir sebze meyveyi mutfağına sokma.
-Rafine şekeri hayatından çıkar.
-Rafine tuzu zaten çıkart. İşlenmemiş Kaya tuzu, deniz tuzu edin.
-Uzun ömürlü pastörize sütleri de hayatından çıkart.Mümkünse köy sütü alıp kendin kaynat.
-Ekmeğini ve içinde gluten olan her şeyi olabildiğince sınırla!
-Kinoa, karabuğday(greçka), yeşil mercimek gibi güzel gıdaları haftanın bir gününe salatana yemeğine ekle.
-Bol kimyonlu humusu sev.
-Avokadoyu, hindistan cevizini sev.
-İmkan buldukça ciğer tüket.
-24 saat kaynatarak kemik suyu yap ve çorbalarına yemeklerine kat. hatta doğrudan iç.
-Hindistan cevizi yağını tüket çünkü beyninin kalbinin buna ihtiyacı var.
-Ambalajlı,katkı maddeli işlenmiş hiçbir gıdayı gıda sanıp evine sokma onların zehir olduğunu hatırla.
-Yeşilliklerini elma sirkesinde bekletmeden, bakliyatları ise 1 gece önceden ıslatmadan tüketme.
-Ev yoğurdunu sebze yemeklerinin yanında mutlaka tüket. Etin yahut protein içeren besinlerin yanında yoğurt yeme. bol çeşitli yeşillikle salata yap.
-Yemek yerken su dahil herhangi bir içecek içme. İçerek sindirim enzimlerini yok etme. Hatta yemekten sonraki o 1 saat içinde su içme.
-Kimyasal içeren temizlik malzemelerinden kişisel bakım ürünlerinden kurtul. Hem kendin hem de tüm canlıların selameti için.
-Baharatları hayatinin merkezine al, tüm hazır soslar çöpe at.
Baharatın kralı sumaktır unutma.
-Su kenarlarında vakit geçir. Negatif iyonlardan istifade et.
-Aç kalmaktan korkma. Açlık vücudu temizleyen, hastalıklara karşı koruyan en iyi kalkandır. Bırak miden kazınsın.
-23.00- 05.00 saatleri arasında uykuda olmaya özen göster. En iyi melatonin salınımı için uykudayken ortamın zifiri karanlık olmasını sağla ve pencereni 1-2 cm açık tut.
- Yatağa girmeden önce de su içmeyi unutma.
-Her sabah ağız (diş+dil) , burun temizliğini yap. mümkünse oil pulling yap.
-Güne 2 bardak su içerek basla. 1 bardaği limonlu, elma sirkeli, tarçınlı olsun.
-kahvaltı tabağında yeşil rengini, probiyotik olması için peynirini ama tabiki şirden mayalı olanını mutlaka gör.
-günde en az 30 dakika egzersiz yap. Vücudunu esnet. Doğru nefes al.
-Günde En az 2 litre su ic. suyunu otururken, yudumlayarak ve bir de cam bardak/şişeden iç.
-Plastikleri olabildiğince hayatından çıkar.
- Her gün 1 fincan sade kahve, yeşil çay(mümkünse matcha çayı), maden suyu ve kefir içmek rutinin olsun. Kefirini kendin mayala ve kefirinde tabiki zerdeçal karabiber zeytinyağı eksik olmasın.
-Alkali besinler tüketmeye özen göster, asidik şeylerden uzak dur.
-Meyve yemeden günü asla kapama. Ama meyveleri mutlaka tek başına ye. Asla midende besin varken üstüne meyve yeme çünkü hepsi birden midende fermente olup çürür.
- her gününe mutlaka omega3 içeren besin ekle. ceviz, semizotu, chia tohumu hatta daha iyisi omega 3 takviyesi al.
-Bir çok hastalığın ana nedenin D vitamini olduğunu unutma ve mevsimine göre doğru saatlerde güneşe çık. Hatta gözlük bile takma ki gözlerin de güneşten beslensin iyileşsin.
-Haftanın en az 1 günü balık tüket tabiki bu ciftlik balığı, dip balığı olmasın!
-40 günde hormonla şişirilen civcivleri tavuk diye yeme, yedirtme. Tabi ki o sahte yumurtaları da yumurta diye yeme!
- Yağdan korkma ama yediğin yağ zeytinyağı ve tereyağ olsun. Fakat tereyağını da ghee yağına dönüştürürek kansorejininden arındırır.
-Yağlı kuruyemişleri çiğ tüket kavrulmuşlarindan uzak dur. Hatta kabuklu al ve yemeden hemen önce kır kı yağları havayla temas edere okside olmasın. çiğ bademi, cevizi suda bekletip tüket.
-Sebzeleri daha çok çiğ tüketmeye çalış. İlla pişecekse çok kısık ateşte ve az pişir.
-Mevsimi dışındaki hiçbir sebze meyveyi mutfağına sokma.
-Rafine şekeri hayatından çıkar.
-Rafine tuzu zaten çıkart. İşlenmemiş Kaya tuzu, deniz tuzu edin.
-Uzun ömürlü pastörize sütleri de hayatından çıkart.Mümkünse köy sütü alıp kendin kaynat.
-Ekmeğini ve içinde gluten olan her şeyi olabildiğince sınırla!
-Kinoa, karabuğday(greçka), yeşil mercimek gibi güzel gıdaları haftanın bir gününe salatana yemeğine ekle.
-Bol kimyonlu humusu sev.
-Avokadoyu, hindistan cevizini sev.
-İmkan buldukça ciğer tüket.
-24 saat kaynatarak kemik suyu yap ve çorbalarına yemeklerine kat. hatta doğrudan iç.
-Hindistan cevizi yağını tüket çünkü beyninin kalbinin buna ihtiyacı var.
-Ambalajlı,katkı maddeli işlenmiş hiçbir gıdayı gıda sanıp evine sokma onların zehir olduğunu hatırla.
-Yeşilliklerini elma sirkesinde bekletmeden, bakliyatları ise 1 gece önceden ıslatmadan tüketme.
-Ev yoğurdunu sebze yemeklerinin yanında mutlaka tüket. Etin yahut protein içeren besinlerin yanında yoğurt yeme. bol çeşitli yeşillikle salata yap.
-Yemek yerken su dahil herhangi bir içecek içme. İçerek sindirim enzimlerini yok etme. Hatta yemekten sonraki o 1 saat içinde su içme.
-Kimyasal içeren temizlik malzemelerinden kişisel bakım ürünlerinden kurtul. Hem kendin hem de tüm canlıların selameti için.
-Baharatları hayatinin merkezine al, tüm hazır soslar çöpe at.
Baharatın kralı sumaktır unutma.
-Su kenarlarında vakit geçir. Negatif iyonlardan istifade et.
-Aç kalmaktan korkma. Açlık vücudu temizleyen, hastalıklara karşı koruyan en iyi kalkandır. Bırak miden kazınsın.
-23.00- 05.00 saatleri arasında uykuda olmaya özen göster. En iyi melatonin salınımı için uykudayken ortamın zifiri karanlık olmasını sağla ve pencereni 1-2 cm açık tut.
- Yatağa girmeden önce de su içmeyi unutma.
4 Nisan 2017 Salı
KAHVENİZİ NASIL ALIRDINIZ?
Gelişen,
değişen, dönüşen dünyada basitçe sunulan hizmet ya da ürünlerin sistemde
tutunabilmesi pek mümkün değil artık. Çünkü insanlar artık hazzın peşinde ve
deneyimleyeceği her şeyden sanatsallık bekleyecek kadar gelişmiş bir zevke
sahip. Bu özen ve sanatsallık beklentisi, yiyecek içecek tercihlerimiz
konusunda çok daha fazla.
Duygusal
açlığımız, ilgi arayışımız, özen ve değer bekleyen yanımız; aradığını başka
alanlarda bulmuş olsa dahi yeme-içme mevzu bahis olduğunda bu beklentileri
ayyuka çıkıyor. İçeriği çeşitlendirmenin yanı sıra üreticiden; seçtiğimiz hizmetin sunumundan, tabaktaki
dokusuna, kokusunun dört başı mamurluğuna varana kadar muntazamlık bekliyoruz. Orta
halli şıklıkta tabaklarda üstüne iki üç ot eklenerek özen gösterilmiş izlenimi
oluşturulan sunumlar yetmiyor artık. Aşçının ustalığından, şöhretine, garsonun
tabağı uzatış şekline, masa örtüsünün kumaşından, kullanılan çatal bıçakların
kalitesine, masadaki çiçeğin canlı ya da cansız oluşuna varana kadar aldığımız
hizmeti her zerresine kadar inceliyoruz. Ve o her zerrede ileri düzeyde kalite
bekliyoruz.
Kahve seçimlerimize gelecek olursak; “kahvenizi sade, orta, şekerli; nasıl
alırdınız?” sorusu yetmiyor artık. Şımartılmak istiyoruz.
Kahvemizi şiir
gibi ahenkli, ateşli bir dansçı gibi kışkırtıcı ve gerçek bir sanatçı edasıyla
özenle sunsunlar istiyoruz.
Bilen bilir!
İşte kahve seçimlerimizdeki bu özen arayışını “Üçüncü Nesil Kahve Akımı” olarak
ifade ediyorlar.
Peki, nedir,
bu üçüncü nesil kahvecilik anlayışı diyecek olursanız sırasıyla izah edeyim pek
tabi.
Kavram ilk
kez Wrecking Ball Coffe Roasters isminde bir kahvecinin kurucusu olan Trish
Rothgeb tarafından kullanılmış ve sayesinde dillere pelesenk olmuş. İlk
sinyallerini 2002’de veren bu dalga ülkemizde ancak 2011 yılının sonlarına
doğru yeşerme fırsatı bulmuştur.
Birinci nesil kahve tüketicisi; kahveyi
uykusunu açmak için, çeşitlerinin çokta farkında olmadan, damağında bırakacağı
hazla ilgilenmeden tüketmek için tüketirdi. İkinci nesil, Starbucks, Gloria
Jeans, Chibo vs. markalarla kahve çekirdeklerini tanıdı ve biraz daha tutkuyla
seçeneklere yönelmeyi öğrendi. Ve tüm bunların ardından üçüncü nesil kahve anlayışı doğdu. Bu akım ise spesiyal
kahve hizmetinin geliştirilmiş versiyonu. Adeta kahvenin sanatsallaştırılması.
Üçüncü nesil
kahveciler; en iyi kahve çekirdeklerini yetiştirip, bu çekirdekleri kahvenin
hazırlanmasından hemen önce öğütürler. Zanaatkâr demleme yöntemleri ve
latte-art gibi süsleme usulleriyle yüksek kalitede hizmet verirler. Ve aklımızı
başımızdan alırlar. Hedonist duygularımızı okşarlar.
Kahvecilikte
bu bir devrim midir, bence evet. Fakat yine de siz siz olun, her 3. Dalga
kahveciyim diyene inanmayın!
Bir de
Karaköy’ün 3. Nesil kahvecilerinden başka, Kadiköy’ün közde Türk kahvesi
pişiren yerlerine de uğrayın. Sonuçta 40 yıl hatırı olan o!
Afiyetle…
3 Nisan 2017 Pazartesi
UYAN!
İyiliğe budalalık dediler, iyilikten vazgeçtik.
Dürüstlüğe saflık dediler, yalanı seçtik.
Kendimizden çok başkasını düşündük, sömürdüler.
Bencilliği, önce ben demeyi övdüler, inandık.
Sahip olduklarımızı göstermeye özendirdiler, özel
hayatlarımızı umumileştirdiler, usta riyakarlar olduk.
Çıplaklığı, kadının özgürlüğü olarak kodladılar;
özgürlüğümüzü ispat adına soyunduk.
Kötülük gördüklerimizin yine de iyiliklerini dikkate aldık,
saf bu dediler, gözümüzü açtık(!)
Sahip çıkmaya çalıştığımız değerlerimize; kalıplaşmış sığ
fikirler dediler, gericilikle itham ettiler. Değersiz kaldık.
Sahte karakterler yarattılar, inandık; yetmedi taklitçileri
olduk, alkışladık, değersize şöhret kazandırdık.
Moda adı altında ihtiyaçlandırıldık, Kısır döngü içinde daima,"Aldık, verdik ekonomiye
can verdik.” (!)
Endüstriye çalıştık. Çalıştık, kazandık ama asla doymadık.
Hep daha fazlasına sahip olmak istedik. Biriktirme illetine yakalandık.
Biriktirdik ama asla tatmin olmadık. Daha dedik. Varlık
içinde yokluk çektik. Yok demeyi öğrendik.
Eğlenceye harcadığımız paranın onda birini eğitime, sosyal yardımlaşmaya harcamaya kıyamadık!
Subliminal mesajları afişlere, reklamlara, o çok masum
zannettiğimiz çizgi filmlerin içine dahi ustaca yerleştirdiler; küçücük
beyinleri sekse özendirdiler bilemedik,
belki de bildik ama umursamadık !
Dini, kutsal saydığımız kitaptan değil; kitabı kendi çıkarlarına
göre yontup anlatanlardan dinledik. Kitabı indirene değil, kitabı anlatanlara
iman ettik! Dinle sömürüldük, kandık, kandırıldık.
Hakikatin, bilimin, ilmin peşine düşmek yerine; son model arabaların, güzellik/moda endüstrisinin peşine düştük. Aklımızı, hayallerimizi, hedeflerimizi sığlaştırdık.
Gözlerimizi
boyayan, beynimizi uyuşturan ekranların önünde kendimizi madara ettik. Köreldik,
ilkelleştirildik, insaniyetimizi unuttuk.
Ey modern dünyanın kıskacında sesi çıkamayan,
zavallılaştırılmış İnsan! Artık uyan !
Silah tüccarları için savaşların, ilaç tüccarları için
hastalıkların icat edildiği bir dünya burası kanma.
Sorgula, şüphe et ve anlamın peşine düş.
Gerçek şu ki kaybetmeye çok yakınız, kazanmaya çok uzak…
Etiketler:
anlam,
bilinç mühendisliği,
bilinçaltı reklam,
farkındalık,
hakikat,
ilim,
kapitalizmin eleştirisi,
kişisel gelişim,
mana,
medya kandırmacası,
modern dünya,
subliminal mesaj,
uyan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)