Gelişen,
değişen, dönüşen dünyada basitçe sunulan hizmet ya da ürünlerin sistemde
tutunabilmesi pek mümkün değil artık. Çünkü insanlar artık hazzın peşinde ve
deneyimleyeceği her şeyden sanatsallık bekleyecek kadar gelişmiş bir zevke
sahip. Bu özen ve sanatsallık beklentisi, yiyecek içecek tercihlerimiz
konusunda çok daha fazla.
Duygusal
açlığımız, ilgi arayışımız, özen ve değer bekleyen yanımız; aradığını başka
alanlarda bulmuş olsa dahi yeme-içme mevzu bahis olduğunda bu beklentileri
ayyuka çıkıyor. İçeriği çeşitlendirmenin yanı sıra üreticiden; seçtiğimiz hizmetin sunumundan, tabaktaki
dokusuna, kokusunun dört başı mamurluğuna varana kadar muntazamlık bekliyoruz. Orta
halli şıklıkta tabaklarda üstüne iki üç ot eklenerek özen gösterilmiş izlenimi
oluşturulan sunumlar yetmiyor artık. Aşçının ustalığından, şöhretine, garsonun
tabağı uzatış şekline, masa örtüsünün kumaşından, kullanılan çatal bıçakların
kalitesine, masadaki çiçeğin canlı ya da cansız oluşuna varana kadar aldığımız
hizmeti her zerresine kadar inceliyoruz. Ve o her zerrede ileri düzeyde kalite
bekliyoruz.
Kahve seçimlerimize gelecek olursak; “kahvenizi sade, orta, şekerli; nasıl
alırdınız?” sorusu yetmiyor artık. Şımartılmak istiyoruz.
Kahvemizi şiir
gibi ahenkli, ateşli bir dansçı gibi kışkırtıcı ve gerçek bir sanatçı edasıyla
özenle sunsunlar istiyoruz.
Bilen bilir!
İşte kahve seçimlerimizdeki bu özen arayışını “Üçüncü Nesil Kahve Akımı” olarak
ifade ediyorlar.
Peki, nedir,
bu üçüncü nesil kahvecilik anlayışı diyecek olursanız sırasıyla izah edeyim pek
tabi.
Kavram ilk
kez Wrecking Ball Coffe Roasters isminde bir kahvecinin kurucusu olan Trish
Rothgeb tarafından kullanılmış ve sayesinde dillere pelesenk olmuş. İlk
sinyallerini 2002’de veren bu dalga ülkemizde ancak 2011 yılının sonlarına
doğru yeşerme fırsatı bulmuştur.
Birinci nesil kahve tüketicisi; kahveyi
uykusunu açmak için, çeşitlerinin çokta farkında olmadan, damağında bırakacağı
hazla ilgilenmeden tüketmek için tüketirdi. İkinci nesil, Starbucks, Gloria
Jeans, Chibo vs. markalarla kahve çekirdeklerini tanıdı ve biraz daha tutkuyla
seçeneklere yönelmeyi öğrendi. Ve tüm bunların ardından üçüncü nesil kahve anlayışı doğdu. Bu akım ise spesiyal
kahve hizmetinin geliştirilmiş versiyonu. Adeta kahvenin sanatsallaştırılması.
Üçüncü nesil
kahveciler; en iyi kahve çekirdeklerini yetiştirip, bu çekirdekleri kahvenin
hazırlanmasından hemen önce öğütürler. Zanaatkâr demleme yöntemleri ve
latte-art gibi süsleme usulleriyle yüksek kalitede hizmet verirler. Ve aklımızı
başımızdan alırlar. Hedonist duygularımızı okşarlar.
Kahvecilikte
bu bir devrim midir, bence evet. Fakat yine de siz siz olun, her 3. Dalga
kahveciyim diyene inanmayın!
Bir de
Karaköy’ün 3. Nesil kahvecilerinden başka, Kadiköy’ün közde Türk kahvesi
pişiren yerlerine de uğrayın. Sonuçta 40 yıl hatırı olan o!
Afiyetle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder