4 Nisan 2017 Salı

KAHVENİZİ NASIL ALIRDINIZ?

Gelişen, değişen, dönüşen dünyada basitçe sunulan hizmet ya da ürünlerin sistemde tutunabilmesi pek mümkün değil artık. Çünkü insanlar artık hazzın peşinde ve deneyimleyeceği her şeyden sanatsallık bekleyecek kadar gelişmiş bir zevke sahip. Bu özen ve sanatsallık beklentisi, yiyecek içecek tercihlerimiz konusunda çok daha fazla.

Duygusal açlığımız, ilgi arayışımız, özen ve değer bekleyen yanımız; aradığını başka alanlarda bulmuş olsa dahi yeme-içme mevzu bahis olduğunda bu beklentileri ayyuka çıkıyor. İçeriği çeşitlendirmenin yanı sıra üreticiden;  seçtiğimiz hizmetin sunumundan, tabaktaki dokusuna, kokusunun dört başı mamurluğuna varana kadar muntazamlık bekliyoruz. Orta halli şıklıkta tabaklarda üstüne iki üç ot eklenerek özen gösterilmiş izlenimi oluşturulan sunumlar yetmiyor artık. Aşçının ustalığından, şöhretine, garsonun tabağı uzatış şekline, masa örtüsünün kumaşından, kullanılan çatal bıçakların kalitesine, masadaki çiçeğin canlı ya da cansız oluşuna varana kadar aldığımız hizmeti her zerresine kadar inceliyoruz. Ve o her zerrede ileri düzeyde kalite bekliyoruz.

Kahve seçimlerimize gelecek olursak; “kahvenizi sade, orta, şekerli; nasıl alırdınız?” sorusu yetmiyor artık. Şımartılmak istiyoruz.

Kahvemizi şiir gibi ahenkli, ateşli bir dansçı gibi kışkırtıcı ve gerçek bir sanatçı edasıyla özenle sunsunlar istiyoruz.

Bilen bilir! İşte kahve seçimlerimizdeki bu özen arayışını “Üçüncü Nesil Kahve Akımı” olarak ifade ediyorlar.

Peki, nedir, bu üçüncü nesil kahvecilik anlayışı diyecek olursanız sırasıyla izah edeyim pek tabi.

Kavram ilk kez Wrecking Ball Coffe Roasters isminde bir kahvecinin kurucusu olan Trish Rothgeb tarafından kullanılmış ve sayesinde dillere pelesenk olmuş. İlk sinyallerini 2002’de veren bu dalga ülkemizde ancak 2011 yılının sonlarına doğru yeşerme fırsatı bulmuştur.

Birinci nesil kahve tüketicisi; kahveyi uykusunu açmak için, çeşitlerinin çokta farkında olmadan, damağında bırakacağı hazla ilgilenmeden tüketmek için tüketirdi. İkinci nesil, Starbucks, Gloria Jeans, Chibo vs. markalarla kahve çekirdeklerini tanıdı ve biraz daha tutkuyla seçeneklere yönelmeyi öğrendi. Ve tüm bunların ardından üçüncü nesil  kahve anlayışı doğdu. Bu akım ise spesiyal kahve hizmetinin geliştirilmiş versiyonu. Adeta kahvenin sanatsallaştırılması.

Üçüncü nesil kahveciler; en iyi kahve çekirdeklerini yetiştirip, bu çekirdekleri kahvenin hazırlanmasından hemen önce öğütürler. Zanaatkâr demleme yöntemleri ve latte-art gibi süsleme usulleriyle yüksek kalitede hizmet verirler. Ve aklımızı başımızdan alırlar. Hedonist duygularımızı okşarlar.

Kahvecilikte bu bir devrim midir, bence evet. Fakat yine de siz siz olun, her 3. Dalga kahveciyim diyene inanmayın!

Bir de Karaköy’ün 3. Nesil kahvecilerinden başka, Kadiköy’ün közde Türk kahvesi pişiren yerlerine de uğrayın. Sonuçta 40 yıl hatırı olan o!


Afiyetle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder